Aşka Ve Terke Dair
Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne sevebilir, ne
terk edebilirsiniz. Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında. En güzel yıllarınızın,
acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişmelerinizin müsebbibi, yazılarınızın
ilhamı, sohbetlerinizin konusudur. Göz yaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır.
Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak. Sevdanız riyasız,
çıkarsız,karşılıksızdır. Sinirsiz ve nihayetsiz; "Ölmek var, dönmek yok"tur.
Lakin gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını.
Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya. Şurasından, burasından
eleştirmeye koyulursunuz:
"Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz yada eskisi gibi
olsa."Başkalarını örnek göstermeye, "Bak onlar nasıl yaşıyor" demeye
başlarsınız. Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız.
Aşkınızın gözü kör değildir artık, yanlışını görür düzeltmek
istersiniz. "Eskiden böyle miydi ya." diye başlayan sohbetlerde açılır
eleştirinin kapısı; açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir
bilinçaltından. Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.
O, sevgisizliğinize yorar bunu. İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde ihanetin
bedeli ölümdür. "Ya sev böyle ya da terk et" diye gürler.
Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ısıtan o rüya, bir
kabusa dönüşür birden. Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size.
Hoyrattır, bakmaz yüzünüze. Zehir akar dilinden, konuşturmaz,
suçlar, yargılar mahkum eder. Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı,
siler sizi defterden.
"İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için." dersiniz,
dinletemezsiniz. Ayrılırsanız yaşamayacağınızı bilirsiniz, lakin böyle de
sevemezsiniz. İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek, terk edersiniz.
"Madem öyle"nin çağı başlar ondan sonra. Madem ki siz
böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir, madem ki kıymetinizi bilmemiştir,
o halde "günah sizden gitmiştir." Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip
gitmeleri denersiniz.
Aşkın göçmenlik çağı baslar böylece. Daha özgür olacağınız limanlara
demirlerseniz bir süre. Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz
olup biteni. Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kusa yem olmuştur.
Deli kanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler
sarmıştır çevresini. Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar
diye...
Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla.
"Bana ne kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre. Ama sonra. ansızın
kulağımıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından süzülüp
gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden. Yaban ellerde, başka kollarda ondan
bahseder aglarsiniz. Kokusunu özlersiniz; türküsünü
söylemeyi, şarkisini dinlemeyi, yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh rakı içmeyi.
Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız, sular kulağına fısıldasın
diye.
Dönüp "Seni hala seviyorum" diye bağırmak geçer içinizden.
Dönemezsiniz. Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla olur, ne onsuz.
Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda" kuşkusu.
Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz.
Sürünür gidersiniz.
CAN DÜNDAR
|